Maraş Katliamı ve Devlet Geleneğinin Kırılmayan Hatları

Maraş Katliamı ve Devlet Geleneğinin Kırılmayan Hatları

“TC’nin devlet geleneği ve aklı, devrimcilere, ulus ve azınlıklara karşı katliamlar tarihidir.”

19 Aralık 2025

1978’de Maraş’ta yaşanan katliam, yalnızca belirli bir dönemin karanlık siyasi ikliminin ürünü değildi; Türkiye tarihinde özellikle Alevilere, Türk etnik kimliği ve Sünni inancı dışında kalan topluluklara yönelen yapısal dışlamanın en kanlı tezahürlerinden biriydi.

Maraş’ta 19-26 Aralık 1978’de faşistler tarafından gerçekleştirilen Maraş Katliamı’nın üzerinden 47 yıl geçti. 19 Aralık 1978’de başlayıp, bir hafta süren katliamda resmi rakamlara göre 120, insan hakları örgütlerine göre 500’e yakın insan katledildi. Alevi ve devrimci görüşleriyle bilinen mahalleleri hedef alan katliamda yüzlerce insan da yaralanırken 210 ev ile 70 işyeri de yakılıp yıkıldı. Aleviler sadece Kemalist Cumhuriyet döneminde baskıya uğramadılar. Anadolu Alevilerinin baskıya uğrama ve ötekileştirilmeleri 14. yüzyıla kadar gitmektedir. Yavuz Sultan Selim’den Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar yüzlerce yıl saldırıya uğradılar. Şeyh Bedrettin İsyanı’nda olduğu gibi örgütlenip başkaldırıları da katliamla bastırıldı. Osmanlı’dan günümüze uzanan çizgide Aleviler, çoğu zaman “öteki” kategorisine itilmiş, inançları ya yok sayılmış ya da “güvenlikçi” yaklaşımlarla çerçevelenmiştir.

TC, Alevi topluluklarının Cemevlerini ibadethane olarak tanımamış, zorunlu din dersi uygulamaları ve Diyanet’in tekçi yapısı bu dışlamayı kurumsal hale getirmiştir. Maraş Katliamı da bu tarihsel gerilimin ortasında, Aleviliğin sürekli şüpheyle karşılandığı bir siyasal iklimde gerçekleşmiştir. Katliamın öncesinde Alevilere yönelik hedef gösterici söylemler, faşist devletin devrimci gelişmeyi boğma stratejisine bağlı olarak MİT tarafından organize edilmiş bir kontrgerilla operasyonudur. Bir kontrgerilla örgütlenmesi olan bu katliamda, faşist MHP ve ülkücü çeteler kullanılmıştır.

1978 Maraş katliamı kitleleri sindirmeyi, örgütlülüklerini dağıtmayı, 12 Eylül askeri faşist cuntanın gerçekleşmesi için zemin yaratmayı öngörüyordu. 1978 katliamından sonra Çorum ve Amasya provokasyon ve katliamları gerçekleşti. Birçok devrimci, gazeteci, aydın ve demokrat katledildi. Bu anlamda Maraş Katliamı, dönemin koşulları içinde, giderek gün yüzüne çıkan devrimci mücadeleyi boğmak, Alevi-Sünni çatışması üzerinden halkı kutuplaştırmak ve düşmanlaştırmak için devreye sokuldu.

TC’nin devlet geleneği ve aklı, devrimcilere, ulus ve azınlıklara karşı katliamlar tarihidir. Aralık ayında Maraş katliamının yanı sıra gerçekleştirilen, 19 Aralık Hapishaneler Katliamı ve 28 Aralık günü gerçekleştirilen Roboski Katliamı devletin, Alevilere, devrimcilere ve Kürtlere yönelik bakış açısını ortaya koyması ve devletin stratejisini göstermesi açısından örnek olmuştur.

Devlet Bahçeli’nin 14 Ekim 2025 tarihli TBMM grup konuşmasında Alevilere dönük, “Hem Aleviyiz, hem Sünniyiz; hepsinden evveli Müslüman Türk milletiyiz” sözleri esas olarak Alevilerin inanç ve yaşam haklarının kabulü değil, Alevileri Sünni-İslamcı devlet yapısına eklemlemekti. Alevi halkının bu topraklarda yaşadığı tüm katliamların ve yokmuş sayılmalarının tek sebebi faşist TC’nin kuruluşundan bu yana, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda Sünni-Türk kimliği üzerine inşa edilmesidir. TC yalnızca Alevileri değil, Kürtleri, Ezidileri, Hıristiyanları da dışlayan bir ulus-devlet ideolojisine dayanır. Devlet Bahçeli, bu söylemlerle, yoksul halkın dini duygularını manipüle ederek, emekçilerin gerçek sorunlarını görünmez kılmaya çalışmaktır.

Katliamcı devlet geleneğinin Alevilere yönelik, Çorum, Sivas katliamları ve diğer saldırıları Maraş Katliamının yapılma nedenleriyle aynıdır. Hem Alevi halkını bir korku cenderesinde sessizleştirmek hem de başta devrimciler olmak üzere, toplumun diri muhalefetine göz dağı vermektir. Üstelik bu katliamları yapanları adeta ödüllendirmektedir. Maraş Katliamıyla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar, 1991 yılına kadar sürdü. İdam ve müebbet dışında hapse mahkûm edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı.

Son olarak şunu söylememiz gerekiyor, Alevi halkın eşitliği, ancak sınıf mücadelesi ekseninde çeşitli milliyet ve inançlardan halkın mücadelesiyle kazanılacak Demokratik Halk İktidarı’nda gerçekleşecektir.